COVID-19 Salgınının Özel Okul Kayıt ve Barınma Sözleşmelerine Etkisi

COVID-19 Salgının Özel Okul Kayıt ve Barınma Sözleşmelerine Etkisi

 

Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihinde pandemi olarak nitelendirilen Koronavirüs salgın hastalığına (COVID-19) karşı vatandaşlarımızın korunması ve bu hastalığın ülkemizde yayılmasının engellenmesi amaçlarıyla ülke genelinde tüm okullar ilk olarak, 16-23 Mart 2020 arası dönem ara tatil olarak değerlendirilmek üzere, 16 Mart 2020 tarihinden itibaren iki hafta süreyle tatil edilmiş, ancak COVID-19’a ilişkin yaşanan gelişmeler nedeniyle daha sonra okulların 2019-2020 eğitim ve öğretim yılında tekrar açılmamasına karar verilmiştir.

Çocuklarını 2019-2020 eğitim ve öğretim yılı için özel öğretim kurumlarına kayıt ettiren vatandaşların, okulların tatil edildiği 23 Mart 2020 tarihi ile 19 Haziran 2020 tarihi arası dönem için başta eğitim hizmeti olmak üzere servis, yemek, kırtasiye, kıyafet, etüt, barınma, sosyal etkinlik vb. hizmetler için ödemiş oldukları veya ödemeye devam ettikleri ücretlere ilişkin yaşanan tüketici uyuşmazlıkları çözülememiş vatandaşlarımızın mağduriyetleri doğmuştur.

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 66. ve 73. maddeleri uyarınca tüketici uyuşmazlıklarının çözüm yerleri; illerde Ticaret İl Müdürlükleri ve belirlenen ilçelerde Kaymakamlıklar bünyesinde oluşturulan tüketici hakem heyetleri ile tüketici mahkemeleridir. Tüketici mahkemesi oluşturulmayan yerlerde genel görevli asliye hukuk mahkemeleri tüketici mahkemesi sıfatıyla görev yapmaktadırlar.

2020 yılı için;

  • Büyükşehir belediyesi statüsünde olan illerde, değeri 6.920,00₺ ile 10.390,00₺ arasındaki tüketici uyuşmazlıklarında il tüketici hakem heyetlerine ve 6.920,00₺nin altında bulunan tüketici uyuşmazlıklarında ilçe tüketici hakem heyetlerine,
  • Büyükşehir belediyesi statüsünde olmayan illerde, değeri 10.390,00₺nin altında bulunan tüketici uyuşmazlıklarında il tüketici hakem heyetlerine, başvurulması zorunludur.

Değeri 10.390,00₺ ve üzerindeki tüketici uyuşmazlıklarında ise tüketici hakem heyetine başvuru yapılamayacağından tüketici mahkemelerine başvuru yapılması gerekmektedir.

6502 sayılı Kanunun 13. ila 16. maddeleri arasında düzenlenmiş bulunan “Ayıplı Hizmetler” başlıklı bölümden başka, Kanunda özel okul kayıt sözleşmelerine ilişkin özel veya genel bir düzenleme niteliğinde hüküm bulunmaması nedeniyle, “Diğer Hükümler” başlıklı 83. maddesinin birinci fıkrasında yer verilen “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümler uygulanır.” hükmü doğrultusunda, konu hakkında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ilgili hükümlerinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Özel okul kayıt sözleşmelerinin; sözleşmenin taraflarından eğitim ve öğretim kurumuna öğrenciye eğitim ve öğretim hizmeti verme borcunu, sözleşmenin diğer tarafı olan veliye ise kararlaştırılan hizmet bedelini ödeme borcunu yüklemesinden dolayı tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğu değerlendirilmektedir. Özel okul kayıt sözleşmelerinin konusu genelde eğitim ve öğretim hizmetinin yerine getirilmesi olsa da bu hizmetin yanı sıra bazen aynı sözleşmede bazen de taraflar arasında düzenlenen bir başka sözleşmede servis, yemek, kırtasiye, kıyafet, etüt, barınma, sosyal etkinlik vb. hizmetlerin de konu edildiği görülmektedir. Sözleşmede bahsi geçen diğer hizmetlerin yer alması söz konusu sözleşmelerin tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme niteliğini ortadan kaldırmamaktadır. Bu tür sözleşmelerde bir taraf borcunu ifa edemezse sözleşmenin karşı tarafı için yürürlükte bulunan yasal düzenlemelerden kaynaklı birtakım haklar gündeme gelmektedir.

Sözleşme serbestisi ilkesi gereğince, özel okul kayıt sözleşmelerinde doğal afet, genel grev, hastalıklar, mevzuatla getirilen yasaklamalar ve engellemeler, ambargolar, kazalar, yangınlar gibi sayısız türde ve çok değişik şekillerde ortaya çıkabilen sözleşmenin gereğinin taraflarca yerine getirilmesini engelleyen imkânsızlık hallerinden sözleşmenin hangi tarafının sorumlu olacağı düzenlenmiş olabilir. Böyle bir durumda, somut olayın özellikleriyle birlikte kurulan sözleşmenin kayıtları, 6502 sayılı Kanunun ilgili hükümleri, 6098 sayılı Kanunun ilgili hükümleri ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan ilgili mevzuat hükümleri beraber değerlendirilerek taraflar arasında yaşanan tüketici uyuşmazlığına ilişkin neticeye varılması gerekmektedir.

Taraflar arasında kurulan sözleşmede sözleşmenin ifasına ilişkin imkânsızlık hallerinin düzenlenmemiş olması halinde ise tüketici sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların çözümünde 6502 sayılı Kanunun ilgili hükümleri ile 6098 sayılı Kanunun özellikle 136. ve 137. maddeleri arasında düzenlenen “İfa İmkansızlığı” ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan ilgili mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesi gerekir.

6098 sayılı Kanun’un 136. maddesinde düzenlenen ifa imkânsızlığının, sözleşmenin kurulmasından sonra, objektif ve sürekli nitelikte ortaya çıkmış olması gerekmektedir. Çeşitli yargı kararlarında da bu niteliklerin bulunması gerektiği, borcun geçici nitelikte imkânsızlaşması halinde 6098 sayılı Kanun’un 136. maddesi hükmünün uygulanamayacağı belirtilmiştir.

 

T.C. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 2012/9490 E. ve 2013/1612 K. sayılı kararı:

“6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 136. (818 Sayılı Borçlar Kanununun 117.) maddesinde borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borcun sona ereceği hükmü mevcuttur. Eğer sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan ifa imkânsızlığı, doğa olayları, kamu makamlarının engellemeleri veya üçüncü kişinin eylemleri gibi önceden kestirilemeyecek, aşılamayacak zorlayıcı nedenlerle gerçekleşmişse borçlu rizikodan sorumlu tutulamaz. Borçlu, ifası imkânsızlaşmış borcundan kurtulmuş olur.”

İfa imkânsızlığının sözleşme konusunun bir kısmına yönelik olması halinde, sadece imkânsızlaşan kısım bakımından karşılıklı olarak sözleşmenin taraflarının sorumluluktan kurtulmaları söz konusu olabilmektedir. 6098 sayılı Kanunun 137. maddesinde düzenlenen ifanın kısmen imkânsız hale gelmesi, konu bakımından söz konusu olabileceği gibi zaman bakımından da söz konusu olabilmektedir. Diğer bir ifadeyle, sözleşmenin ifasının, sözleşme süresinin belirli bir döneminde imkânsız hale gelmesinin de mümkün olabileceği değerlendirilmektedir. Böyle bir durumda, sözleşmenin tarafları objektif imkânsızlık halinin ortaya çıkışından önceki zaman bakımından sözleşmeden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmesinden dolayı birbirlerine karşı tam bir sorumluluk içerisindeyken, objektif imkânsızlık dolayısıyla sözleşmenin ifa edilemeyen ve kısmi imkânsızlık teşkil eden kısmı bakımından ise sorumluluktan kurtulabilecekleri düşünülmektedir.

Yukarıdaki ayrıntılı olarak açıkladığımız nedenlerle mezkûr uyuşmazlıklarda somut olayın özellikleriyle birlikte ilgili sözleşme ve mevzuat hükümlerinin değerlendirilerek karar alınmasının uygun olacağı kanaatindeyiz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s