Cezaevleri Popülasyonu Üzerine Kısa Bir Değerlendirme

                 Ceza ve tutukevleri Türkiye’de hem tarihsel hem de güncel perspektifte en çok tartışılan meselelerden biri. Bu ününü çoğu zaman darbelere ve insan hakları ihlallerine borçlu. Özellikle 80 Darbesi’nden sonra nedenlerden ve sonuçlardan tamamen ayrılarak başlı başına bir sorun haline geldi. Günümüzde de bu ceza ve tutukevleri meselesi hukukun dışında sosyal mühendislik teknikleriyle, uzun vadeli programlarla hayata geçirilecek toplumsal sosyolojik ve kitlesel eğitim çözümleri getirilmeden ve getirilemeden çözülebilecek gibi durmuyor. Ceza ve tutukevleri bu özel durumunu karmaşık yapısına ve yapısından daha karmaşık olan varoluş nedenine borçlu.

Ceza ve tutukevleri popülasyonu sadece 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu etkilememekte ve bunlarda yapılacak değişikliklerle de bu popülasyon üzerinde gereken etki yapılamamakta, popülasyon ıslah edilememekte ve sayı azaltılamamakta. Bununla birlikte ayrıca belirtmek gerekir ki ceza ve tutukevlerinin nüfusunu azaltmaya çalışmanın da birçok tehlikeli yan etkisi bulunmakta. (Af pratikleri bu sonucun ne kadar açık bir şekilde ortada olduğunu hepimize kanıtlamıştır.)

Cezaevleri sadece hukuksal değil toplumsal zorunluluklardan da dolayı ortaya çıkmış bir müessesedir. Tarihi insanlık tarihi kadar derin ve kadimdir. Bu tarih mağdurların ve mahkûmların kanlarıyla yazılmıştır.

Cezaevleri, tutukevleri ve nezarethaneler; 1-Suç işleme şüphesi bulunanların, 2- Suç işledikleri şüphesi bulunanların, 3-Suç işledikleri bilinenlerin ve kovuşturması devam edenlerin, 4-Suç işledikleri kesin bir şekilde ispatlanmış ve haklarında hüküm verilenlerin, 5-Suç isnatları ispatlanamamış şekilde haklarında haksız hapis cezası hükmü verilmiş olanların yurdudur.

Birinci grup insanlar için; (suç işleme şüphesi bulunanlar) kolluk kuvvetleri ve istihbarat ajanları mümkün olacak en üst seviyede dikkatli ve titiz davranmaları, kanunda açıkça belirtilmiş haller dışında keyfi veya dayanaksız gözaltına alma uygulamalarına gitmemelidirler. Kolluk görevlileri ve istihbarat ajanları, insan olmanın getirdiği hata yapma olasılığının daha doğrusu riskinin daha sınırlı ve daraltıcı yorumlanması gereken bir alanda görev yaparlar. Yapacakları hatalar doğrudan doğruya insanın yaşam hakkı dâhil olmak üzere en temel haklarını ihlal edebilir. Ayrıca önleyici gözaltı uygulanırken ortada ciddiyeti tartışılamayacak bir iddia olmalı ve kanunun gerekli şartları sağlanmalıdır. Önleyici gözaltı bombalama veya sabotaj eylemlerinde etkili bir tedbir olmasına rağmen dikkatli bir şekilde uygulanmalıdır.

İkinci grup insanlar için; (suç işledikleri şüphesi bulunanlar) bu kişiler hakkında kovuşturma aşaması Cumhuriyet Savcısının iddianamesinin mahkemece kabulü üzerine geçilir. Kovuşturma aşamasında tutukluluk kararı verilirken hukuk uygulayıcılarının kolluk ajanlarından daha dikkatli olmalıdır. Şöyle ki gözaltı süreleri kural olarak kısa sürelerdir fakat ülkemizdeki yavaş yargılama nedeni ile tutukluluk süreleri çok daha uzundur.(Asliye Ceza Mahkemelerinde 6 ay+1yıl, Ağır Ceza Mahkemelerinde ise 2 yıl+3 yıldır.) Tutukluluk kararı verilirken 5271 Sayılı CMK’nın Tutuklamaya ilişkin şartları oluşmadan tutuklama yapılamaz. Fakat hâkim şartlar gerçekleştikten sonra sanıkta şüpheli bir durum görüp bunu somut emarelere(delil başlangıcı) dayandırabiliyorsa tutuklama kararı vermelidir, kadına yönelik şiddet davalarında yaralama suçlarından yargılanan birçok sanığın tutuksuz yargılanırken mağduru tekrar yaraladığı veya daha kötüsü öldürdüğü ceza muhakemesi pratiği tarafından karşımıza çıkmıştır. Yine de şüpheden sanık yararlanır ilkesi asla unutulmamalıdır.

Üçüncü grup insanlar için; (suç işledikleri bilinen ve kovuşturmasına devam edilenlerin) bir kişinin suç işlediğinin alenen bilinmesi veya suç eyleminin açıklığı tutuklanması için yeterli değildir. Yargılama sırasında kesinlik olamaz. Sadece kanundaki şartlara göre tutuklama yapılır.

İkinci ve üçüncü grup insanlar için ortak bir durum vardır o da; adil sürede yargılanma. Yargılamanın uzaması tutukluluk sürelerini de uzatır bu nedenle yargılamanın uygun ve adil sürede yapılması gerekir. Çünkü gecikmiş adalet, adalet değildir(Bu demek değildir ki her davada hızlı karar verilmelidir. Ceza muhakemesi oldukça kapsamlıdır ve dikkatle yürütülmesi gereken bir muhakeme çeşididir. Hız istenirken derinlikten ve doğruluktan vazgeçilmemelidir), (Yargılamanın uzamasına ve sistemin tıkanmasına yol açan başka bir durumda dosya sayısının fazlalığıdır. Her uyuşmazlığın mahkemelere gitmesi sistemi tıkamaktadır).

Dördüncü grup insanlar için; (Muhakeme sonunda suç işledikleri ispatlanmış ve hüküm verilmiş insanlar) Ceza muhakemesi sonucunda hüküm verilirken alt sınıra (kanunun belirttiği durumlar dışında) mağdurun çiğnenen menfaatine kıyaslanarak yaklaşılmalıdır. Hükümler ceza muhakemesi dengesi ve sosyal adaleti sarsmayacak şekilde verilmelidir. Bu grup kişiler hakkında şartlı salıverme, alternatif kamu hizmeti gibi farklı müeyyideler uygulanabilir. (Hali hazırda ülkemizde yalap şalap uygulanan alternatif müeyyidelerden kastım yoktur. Demek istediğim gerçekten etkili bir biçimde ve ancak şartları oluşunca uygulanan müeyyidelerdir.)

Bazı yazarlar bu grup insanlar hakkında “af” uygulanabilir şeklinde görüş bildirmekte fakat af kurumu iki tarafı keskin bıçaktan ibaret ve toplumsal huzuru bütünüyle bozan bir kurumdur. Suçlu bir kimsenin cezasını tamamlamadan toplumsal hayatla yeniden buluşması toplumun adalet duygusunu sarsmakla birlikte, ıslahı tamamlanamayan kişilerin yeniden suç işlemesine dayanak sağlar. Geçmişimizdeki af pratikleri bu sonucu çıkarmamızda etkili olmuştur.

Beşinci gruptaki insanlar için –ki belki de toplumsal adaleti en derinden sarsan ve vicdanları en çok yaralayan gruptur-; (suç isnatları ispatlanamamış şekilde haklarında haksız hapis cezası hükmü verilmiş insanlar). Dediğim gibi en acı gruptur bu insanlar. Cezaevleri tarihi kanla yazılmıştır derken çoğunlukla bu grup insanların kanıyla yazılmıştır şeklinde belirtmek gerekir. Suç işlediği ispat edilemeden sanık hakkında ceza verilmesi insan haklarının en ağır ihlallerindendir ve bu durum şüpheden sanık yararlanır ilkesi başta olmak üzere ceza muhakemesi hukuku ilkesini ve adil yargılama hakkının açık ihlalidir.

Yargı henüz devreye girmediği evrelerde, kolluk kuvvetleri ve istihbarat ajanları dönemin konjonktürüne göre veya dönemin baskın ideolojisine göre değil evrensel insan hakları değerlerine ve kanunlara göre hareket etmeli, soruşturma aşamasında devreye giren sulh ceza hâkimliği ve kovuşturma aşamasında devreye giren ceza muhakemesi makamları hukukçu olmanın verdiği bilinç ve sorumlulukla evrensel hukuki ilkelere bağlı bir şekilde kanunun öngördüğü yollara riayet etmeli ve adalet duygusunu bir anlığına dahi dönemin baskın ideolojisinin veya adil karar vermesini engelleyecek bir etkenin arkasına düşürmemelidir. Adil ve bilgili olup adalet ülküsüne uygun karar vermeliler hukuk uygulayıcıları.

Sonuç olarak toparlayacak olursam; Türkiye Cumhuriyeti Ceza ve Tutukevlerinde 147.389’u hükümlü, 25688’i tutuklu olmak üzere 173.087 kişi bulunmaktadır. Bu insanların 163.921’i adil suçludur. (ve bu adi suçluların 32.397’sinin uyuşturucu suçlarından hükümlü veya tutuklu olması düşündürücüdür.)

Bu sorun Türkiye’nin gerçeğidir. Cezaevleri Türkiye’dir. 173.087 kişi ortalama büyüklükte bir şehir eder ve ülkemin 7 şehrinden daha kalabalıktır. Bu nedenle bu sorun bizimdir ve çözmesi de bizlere düşer. Sadece yeni cezaevleri açarak veya af kanunları çıkararak basit kafalardan çıkan basit fikirlerce çözülebilecek bir sorun değildir cezaevleri sorunu. İnsan haklarına saygılı, bilgili ve geniş görüşlülük sahibi beyinlerden çıkacak ekonomik(refah düzeyinin yükseltilmesi, gelir eşitliğinin sağlanması), eğitimsel (genç beyinlere çalışmanın önemini ve evrensel ahlak değerlerinin kazandırılması), hukuki (hukuk uygulayıcılarının gerekli özenle hareket etmesi ve insan haklarının gerçekten farkında olan bilinçli hukukçular haline gelmeleri, kanunlarımızdan kaynaklanan yanlışlıkların ve sorunların düzeltilmesi, mahkemelerin iş yükünün azaltılması ve yüksek mahkemelerin içtihat fonksiyonuna yeniden kavuşmasının sağlanması, uyuşmazlıkları çözmek için mahkeme öncesi çözüm yollarının etkin bir biçimde uygulanması, zorunlu askerliğin kaldırılması yolunda katılığının yumuşatılması için uygulanması gererken alternatif kamu hizmeti uygulamasının hapis cezası alan hükümlülere de etkin bir şekilde uygulanması gibi…), sosyo-kültürel (toplumda verilen hükme karşı oluşan nedensiz ve irrasyonel tatminsizliğin daha mantıklı boyutlara indirgenebilmesi, hoşgörü ortamının sağlanması) gibi önlemlerle cezaevleri meselesini aşabileceğimizi düşünüyorum.

İnsanları su tankına kaplumbağa atar gibi cezaevlerine atmanın ve cezaevlerinde tutmanın hiçbir manası yoktur eğer cezaevlerinin birinci var oluş nedeni olan ıslah fonksiyonunu sağlayamazsanız.

Yukarıdaki paragrafta belirttiğim gibi bu sorun Türkiye’nin sorunu ve gerçeğidir. Hepimiz bu çürüyen sistemin girdisi veya çıktısı olabiliriz ya da sistemin çıktılarından etkilenebiliriz ve mağdur olabiliriz.

Ceza evleri toplumun aynasıdır ve o ayna ne kadar temizse toplum da o kadar temiz olur.

Yağız Gündoğdu

25.10.15

Kaynak gösterilmeden yazılardan alıntı yapılmaması ve bir kısmını yada tamamının kullanılmaması gerekir.

Aykırı hareket edenler hakkında her türlü başvuru, talep, dava ve şikâyet hakkım saklıdır.

E-posta: avyagizgundogdu@gmail.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s